|
||||||
|
Ads |
Ayten SERİN-
‘‘Bir zamanlar kadınlar benimle hop oturup hop kalkıyordu. Yaşasın, erkeklere ölüm,
hepsine ölüm, arkanı dön çık, küt, tekme falan... Seveceğim gezeceğim, ne istersem
onu yapacağım, sen çocukları haftasonu bana gönder, ev bende kalsın, arsa sende
kalsın gibisinden bir tavır vardı o şarkılarda. Hoş Gör Sen ile hafif bir erime
durumları var. Neticede artık dedim ki 'Biraz da geyşa kadın ruhunu taşıyayım ki
insanlar biraz rahatlasınlar!' Aslında klibi de geyşa kılığında yapmalıydık.’’
Yıllara meydan okuyan Süperstar Ajda Pekkan ya da nüfus káğıdındaki adıyla Ayşe
Ajda Pekkan...
Beş yıllık aradan sonra orijinal bir parça olan ‘‘Sen İste’’nin single'ıyla müzik marketlerde yerini aldı.
Şarkının üç değişik versiyonundan biriyle aranjörlüğe de el atan Pekkan; 'Kapı açık! Arkanı dön ve çık!' diye haykıran, kendi tabiriyle 'feminist' parçalarının ardından, bu kez 'geyşa kadın ruhu’nu, yine o kendine has tabirlerinden biriyle ‘‘dokunmatik’’ bir şekilde aktaran ‘‘A La Pekkan’’ bir performans sergilemiş bulunuyor!
Sonbaharda ise içinde Sezen Aksu'nun kendisine hediye ettiği Hayat Dediğin parçasının
da yer alacağı yeni bir albüm çıkartması bekleniyor. Bugüne kadar müzik piyasasına
sürülmüş 250 parçasıyla Türk pop tarihine adını lateks pelerinli bir ‘‘Supergirl’’
performansla kazıyan Ajda Pekkan'a dününü, bugünü ve nasıl olup da her dem ‘‘yeni’’
kalabildiğini sorduk. (Editörün özel notu: Sanatçının tırnak içindeki beyanatlarına
mümkün mertebe dokunulmamıştır.)
Deniz albayı Rıdvan Pekkan ile Nevin Dobruca'nın kızı Ajda Pekkan sesinin farkına,
ortaokul yıllarında vardı. Çamlıca Lisesi'nde okurken ilk sahnesi, evlerinin banyosu
olmuştu: ‘‘Evde banyonun akustik sesini çok sever, bağıra bağıra şarkı söylerdim.
Konu komşu teşvik ediyorlardı. İtalyanca söylüyordum. O zaman zaten Türkçe pop yoktu.
Mina ve Milva en büyük favorimdi.’’
Ancak Pekkan'ın ailevi sorunlar arasında geçirilen çocukluğu, tabiatıyla gençliğini
de etkiledi: ‘‘Ailem bana ve kardeşime karşı korkunç tutucuydu. Hava karardıktan
sonra sokakta olmamız mümkün değildi. Ben 16 yaşındaydım. 'Kalamış'ta simit yiyip
eve geldik' dediğim halde babamdan d yediğimi biliyorum. Bir tokat attı yani. Hep
bir aile kontrolü içindeydik. O baskı aşırı sıktı.’’
Ajda Pekkan'ın şarkıcılığa ilk adımı ise kardeşi Semiramis'in ettiği bir telefonla
oldu: ‘‘'Kabiliyetli gençler aranıyor! Çatı Kulüp'e müracaat etmeleri gerekiyor!'
diye bir ilan görmüştük. Kardeşim benim yerime; 'Müziğe ilgim var, beni dinler misiniz?'
diye Çatı Kulüp'ün sahibi İlham Gencer'i aradı. Beni dinlediler beğendiler. Los
Çatikos diye bir grup vardı orda, adı Çatı'dan gelen. İlk kez orada sahneye çıktım.’
SİNEMADAN SAHNEYE
İlk olarak seslendirdiği, Mina'nın ‘‘Il Cielo In Una Stanza’’ şarkısı olmuştu. 1960'ların
ortalarında Ses Dergisi'nin sinemaya yeni yüzler ndırmak amacıyla açtığı kapak yıldızı
yarışmasına katılmasıyla sinema hayatı başladı. Avrupai görünümü ve cüretkar tavırlarıyla
Yeşilçam'ın gözde sanatçılarından biri oldu. Gelin görün ki aklı daima müzikteydi:
‘‘Beş yıla yakın süre sinema yaptım. Sinemayı sevdiğim halde kendimi çok oraya ait
hissetmedim. Tanınmam sinemayla oldu, sonra Maksim'de 1966'nın 29 Ekim'inde, Zeki
Müren'le beraber sahneye çıktım.’’
Ajda Pekkan'ın vokal kabiliyeti rol aldığı filmlerdeki yapımcıların da dikkatinden
kaçmamıştı. İlk filmlerinden Abidik Gubidik'te seslendirdiği Göz Göz Değdi Bana
şarkısı, Öztürk Serengil'in seslendirdiği Abidik Gubidik şarkısıyla birlikte 45'lik
plak olarak yayınlandı. Fecri Ebcioğlu'nun desteğiyle 1965 yılında kendine ait ilk
plağı olan ‘‘Her Yerde Kar Var / 17 Yaşında’’ piyasaya sürüldü. Ajda Pekkan, 1968
yılında çıkardığı ‘‘İki Yabancı’’ 45'liği ile aranjman dalında satış rekoru kırdı.
Atina'daki Uluslararası Apollonia Müzik Festivali'nde iki kere dördüncü oldu. Barcelona'daki
Akdeniz Şarkıları Festivali'nde Ve Ben Şimdi şarkısı ile Türkiye'yi temsil etti.
Philips firmasıyla yaptığı anlaşma da Pekkan'ın müzik hayatının kilometre taşlarındandı.
Kayıtları Fransa'daki stüdyolarda gerçekleştirilen, Fikret Şeneş'in sözlerini yazdığı
şarkılarla, Ajda Pekkan diğer şarkıcıların önüne geçmeye başladı. Kendini yenileyen
tavrı ve imajıyla moda alanında örnek alınmaya başladı. 1976 yılında Paris'in ünlü
Olympia müzikholünde, pek çok şarkısının Türkçe versiyonlarını seslendirdiği, dönemin
ünlü Cezayir asıllı Fransız şarkıcısı Enrico Macias'la seri konserler verdi. Bir
dost meclisinde Erol Simavi'nin; ‘‘Ajda Pekkan'a star demek yetmez, ancak süperstar
dersek yerini bulur,’’ sözüyle, önce sanat çevrelerinde, sonra tüm ülkede ‘‘Süperstar’’
unvanıyla anılmaya başladı.
27 YILDIR SÜPERSTAR
1977 yılında bu unvanını Kim Ne Derse Desin, Hancı gibi şarkıların yer aldığı albümü
‘‘Süperstar’’ ile resmiyete kavuşturdu. Tokyo'daki Yamaha Müzik Festivali'nde A
Mes Amours şarkısıyla elde ettiği başarılı netice, Almanca, Fransızca plakları,
Fransa'da ses getiren 45'lik çalışmaları ve sonunda ‘‘Pour Lui’’ isimli Fransızca
albümü ile Pekkan, tüm 70'lere ismini, bir mühür misali vurdu. Ajda Pekkan, 1979
yılında Bambaşka Biri, Haykıracak Nefesim gibi şarkıların yer aldığı ‘‘Süperstar
2’’de kariyerinin doruğuna çıktı.
Eurovision şarkı yarışmasına 1980 yılında Türkiye'yi temsilen, Ajda Pekkan'ın Petr'oil
şarkısı seçildi. Bu yarışmada hayal kırıklığı yaratan bir derece aldı. 70'lerin
sona ermesiyle ‘‘Sen Mutlu Ol’’ ve ‘‘Sevdim Seni’’ isminde hafif müzik ve alaturka
sentezi iki albüm yaptı. Pekkan daha sonra, kendi önderliğinde yükselen aranjman
akımına geri döndü. Fikret Şeneş'le birlikte çalıştığı Uykusuz Her Gece, Son Yolcu
gibi şarkıların yer aldığı ‘‘Süperstar '83’’ albümüyle yeniden popülarite ndı. 87
yılında ‘‘Süperstar 4’’ albümünü hazırladı.
Evlilik nedeniyle müziği bırakma kararı aldı. Ancak bu kararda yeğenini kan kanserinden
kaybetmenin acısı da rol oynadı.
EVİNİN KADINI
‘‘Süperstar veya Diva... Tüm bunlar, insanların verdiği unvanlar. Ama o unvanlar,
ancak onlar olduğu zaman geçerli. Kendi evrimimi kendim yarattığıma inanıyorum.
Çok zor bir şey o kabuğu oluşturmak ve kabuklaşıp da insanlara kendini yıllarca
sevdirebilmek. 1980'lere kadar; 'Acaba saçıma mı, gözüme mi, yürüyüş tarzıma mı,
yoksa trendi yakaladığım bir şeyden dolayı mı bana bu ilgiyi gösteriyorlar?' diyordum.
Bir zaman, bugünkü kadar hayatımdaki bazı sorunlar, duygusal sanatçı yönüme çok
ters yansıdı ve o sırada bir takım ruhi erozyonlar oldu. Mesela yeğenim Emir'i kaybettiğim
zaman çok yaralandım. Bir annenin çocuğunu kaybetmesi gibi bir his bu. O yüzden
evlenmek benim için bir bahaneydi. Bir kenara çekilip yaramı sarmak ihtiyacını hissettim.
Müziğe çok küsmüştüm.’’
Ajda Pekkan, 1989'un son günlerinde ‘‘Ajda '90’’ albümünü piyasaya sürdü. Pop müziğin
çıkmaza girdiği günlerde ‘‘Yaz Yaz Yaz’’ ile büyük ilgi topladı. '91, '93 ve '96
yıllarında yaptığı, çoğunlukla yerli bestecilerle çalıştığı albümleri beklenen ilgiyi
görmedi. Çeşitli sahne çalışmalarına devam ederken '98 yılında eski şarkılarının
yeni düzenlemelerini seslendirdiği ‘‘Best Of’’ albümünü çıkardı. Bu arada Devlet
sanatçılığına layık görüldü. 2000 yılında 2 CD'den oluşan ‘‘Diva’’ albümü piyasaya
çıktı ve büyük başarı elde etti. Bu albümden Bir Günah Gibi, dünyaca ünlü DJ Claude
Challe'nin ‘‘Buddha Bar’’ serisinde yer aldı. 2000 yılında Monaco'da Monte Carlo
Sporting d'Eté müzikholünde dünyaca ünlü sanatçılarla birlikte sahne alan Süperstar,
bir de ‘‘Prestige de la Turquie avec Ajda Pekkan’’ isminde videoklip hazırladı.
‘‘ŞİZOİD BİR DURUM’’
Ajda Pekkan şöhret olmanın hayatından bir çok şeyi de ürdüğünü düşünüyor: ‘‘Hiçbir
zaman şöhret olmak istemedim ama bir şekilde yola çıkmam gerekiyordu. İkinci planda
da kalabilirdim, birdenbire birinci oldu olay. Ama o birincinin bayrağını taşımanın
inanılmaz bir sorumluluk olduğunu, her seferinde faturasını ödeyerek gördüm. Bir
kadın olacaksın, sevecen olacaksın, hoş olacaksın... O paradokslardan sonra insanın
kendi kimliğiyle şöhret kimliği arasında şizoid bir durum var. Onu çözmek psikoterapiste
gitmeyi gerektiren bir durumdu ama ben kendi kendime çözdüm.’’
Pekkan, espri yeteneğini de hiç kaybetmediğini her haliyle gösteriyor: ‘‘Küçükken
sürekli komiklik yapmayı severdim. Oğlan çocuğu gibiydim, şimdi kadın çocuğu gibi
oldum. Çünkü sanatçı gibi davranmak zorunda kaldım. Sorumluluklar kapının dışına
çıktığın anda başlıyor. Ama bunun içinde maske yok, hep olduğum gibi olmayı çok
sevdim.’’